Robot’la bilek güreşi !

Robot'la Bilek Güreşi
Robot’la Bilek Güreşi

Merhabalar,

Geçenlerde televizyonda ve severek izlediğim bir bilgisayar dergisinde, eski bir tartışmanın alevlendirildiğini görünce artık daha fazla dayanamayıp aşağıda okuyacağınız yazıyı kaleme almak istedim.

Teknoloji’nin insanlık için tehdit olarak algılanması yeni bir olgu değil. Gerçekten de, belirli bir alandaki teknolojik gelişim dönem dönem, insan sağlığı, çalışanlar ve çevre açısından somut tehditler ortaya koyabiliyor ve bunlar gerçeklenebiliyor.

Yazının başlığını okuduğunuzda ne hissettiniz bilmiyorum ama; giderek gelişen Satranç yazılımlarının insan zekasını tehdit ettiği, insan zekasına meydan okuduğu yolundaki görüşlere karşı benim görüşlerimi son derece iyi ifade edeceğini düşünüyorum.

Endüstride kullanılan, gereğinde devasa bir kamyon şasesini bir üretim bandından alıp diğerine aktaran ve ardından ona kaynak yapan bir robot kol ile bilek güreşi yapabiliyor olsaydınız sanırım bunu denemezdiniz bile…

Herşey, Dünya Satranç Şampiyonlarından Kasparov’un 1997 yılında IBM’in Deep Blue Satranç sistemi karşısında yenilmesi ile başladı. Aslında bundan önce de bilgisayarlarla karşılıklı satranç oynanabiliyor ve sıradan oyuncuların, gelişmiş yazılımlar karşısında neredeyse hiç şansı bulunmuyordu.

Ancak Kasparov’un yenilgisi bir milat oldu ve bugüne dek geçen süre boyunca sayısız Büyük Usta’nın bilgisayarlar karşısında art arda hezimete uğraması tam bir medya malzemesi olarak “raflar”daki yerini aldı. Acaba bilgisayarlar insan zihnini, insan beynini alt edip onu kölesi mi yapacaktı !! Bu durumu biraz inceleyelim…

Bilgisayarları insanlar icat etti. Üstelik herşey bir gecede olmadı. Sayısız kuşaklar boyu, farklı kıtalardan, farklı ülkelerden insanların üst üste koyduğu düşünsel ve fiziksel bulgular bugün kullandığımız bilgisayarlara ulaşmamızı sağladı. Sadece bilgisayar alanında değil, bugün kullanageldiğimiz neredeyse herşey böyle gelişti.

Satranç oyununu da insanlar icat etti. -Tıpkı Internet gibi- savaş sanatına hizmet eden bir araç, bir simülatör olarak geliştirildi. Zaman içerisinde bir eğlence, vakit geçirme oyununa dönüştü ve birkaç on yıldan bu yana da skandalları, tanınmış isimleri ve meraklıları ile neredeyse bir endüstri halini aldı.

Satranç nasıl durduk yere ortaya çıkmadı, bir amaç doğrultusunda tasarlandı ise, bilgisayarlar da bir amaç doğrultusunda geliştirildi; Hatasız ve çok daha hızlı işlem yapmak. Amacı “işlem” yapmak olan bir “makine” söz konusu olunca, günümüzün en basit hesap makinesi bile işlem hızında bir insanı rahatlıkla alt edebilir.

(5876444×4393380)/(1441241^2) gibi aslında son derece basit bir işlemi hafızanızdan hatta kağıt kalem ile kaç dakikada yapabilirsiniz ? Yapmalı mısınız ? Aynı işlemi sıradan bir bilgisayar ile kaç dakikada yapar ve sonuç alırsınız ? Amaç sonuç almak ise böyle bir işlem için bilgisayar kullanmak tabii ki anlamlı. Böyle bir durumda, “Aman Allahım ! Bilgisayar benden daha hızlı işlem yapıyor!” diye hayıflanır mısınız ?

Hamle zenginliği ve oyun kurma zenginliği ne denli gelişmiş olursa olsun sonuç itibarıyla Satranç, sınırlı bir alanda, sınırlı sayıda figürle, kuralları şartlara göre değişmeyip çok sıkı belirlenmiş ve bu kurallara dikkatle uyularak oynanan bir oyun.

Yengiye ulaşan bir algoritma geliştirmek için gereken herşey var Satranç’ta ! uyulması gereken belirli kurallar, sınırları bilinen bir alan, hareket yetenekleri bilinen figürler…vesaire vesaire. E ortada malzeme olunca birileri de çorbayı yapıyor Satranç yazılımları meydana çıkıyor.

İyi bir algoritmayı, iyi bir programlama dilinde yazılıma dönüştürüp, bunu yüksek işlem gücüne sahip bir bilgisayar üzerinde koşturduğunuzda binlerce, milyonlarca hatta milyarlarca olasılığı bir çırpıda deneyip en uygun hamleleri yapan bir “Satranç Bilgisayarı” elde etmeniz de mucize değil.

İşlem yapmak, yani algoritma çözmek için tasarlanmış bir makineyi, algoritmik bir oyunda insanoğlunu alt ettiği için suçlamanın ve üstelik de bundan korkmanın anlamsızlığı kendiliğinden ortaya çıkmıyor mu ?

Bilgisayar, sıkıysa bizi tavlada yensin de görelim !

Hoşçakalın…

(Bu yazının aslı BTdünyası‘nda yayınlanmıştır. Fotoğraf, yazıya 9 Kasım 2015 tarihinde eklenmiştir)